9 Ağustos 2008 Cumartesi

Kayıkçı Ali

Vakti zamanında İstanbul’da Sarayburnu ile Büyükada arasında 2 kişilik kayığıyla bir nevi taksicilik yapan Ali isminde yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklı , çapkınlığıyla da dillere destan bir kayıkçı varmış. Müşterileri çoğunlukla son vapura yetişmesi asla mümkün olmayan, Büyükada’da ikamet eden Kumkapı meyhanelerinin gayrimüslim konsomatisleriymiş. Konsomatis dediysek, sakın ola umumi kadın ile karıştırılmaya…
Dönemin konsomatisleri, efkar dağıtılan meyhane ve pavyon sofraları müdavimlerini daha ilk kadehi yudumlamadan sarhoş edecek kadar guzel ve bir o derece de namuslularmış. Müşteriyle ilişkileri sadece ve sadece müessesenin onları kolayca sövüşleyebileceği kıvama kadar sarhoş etmekmiş.


Lakin bu kadınların ortak yanları varmış ki, o da bizim Kayıkçı Ali’ymiş.

Ali’nin kayığına binip de, Büyükada’ya varmadan, Heybelinin hemen arkasında mehtap altında, dalga üstünde Ali’nin tezgahından geçmeyen yokmuş. Ali de Ali’ymiş hani…

Öylesine bir çekiciliği varmış ki, kayığına müşteri olup da kürek çeken kaslı kollarını, ayışığında parlayan kavruk tenini gören daha Kınalı’ya bile varmadan Ali’nin karşısında bir mum gibi eriyormuş.

Eee, Kayıkçı Ali de müşteri velinimettir anlayışıyla hiç birine hayır demiyor sessizce işini görüyor, velakin kayıkta olanı biteni asla ve asla hiç bir mecliste mevzu bahis etmiyormuş. Günlerden bir gün, Çukurova’nın güzelliği ve dirayeti dillere destan, uğrunda bıçaklar çekilen kurşunlar atılan, mekanlar basılan Afet-i Devran Neriman’ı Kumkapı’nın en ünlü meyhanelerinden birine transfer olmuş. Bu Neriman; Venüs kadar güzel, lakin Rahibe Teresa kadar da frijitmiş. Rivayet olunurmuş ki Neriman’ı tezgahından geçirecek er kişi henüz ahir zamana intikal etmemiş, o mübarek ana o yavuz yiğidi daha doğurmamıştır… Her nasılsa Temmuz gecelerinden bir mehtaplı gecede , Afet-i Devran Neriman’ın Büyükada’ya gitmesi icab etmiş. Çevresindekiler acele etmemesini sabahı, ilk vapuru beklemesini önermişler. Dinlemeyip ısrar edince de Ali’nin namını anlatmislar. Şuh bir kahkaha savurmuş Neriman:

- ‘Hahahayyyyt, demis, O kayıkçı parcası mı namusuma el sürecek?’

Aman yapma etme büyük konuşma, Ali’nin kayığına binip de donuna dokunmadan inen yok demişler.. Dinletememişler. Nihayet binmiş Neriman Ali’nin kayığına.. Çek demiş Büyükada’ya.. Hayhay demiş Ali.. Vira bismillah çekip asılmış küreklere. Moda burnu hızasına geldiklerinde, Neriman dayanamayıp göz ucuyla kaçamak bakışlar atmaya başlamış Ali’ye… Bir yandan Ali’nin namınının hiç de haksız olmadiğını düşünürken bir yandan da içinde kıpraşan karşı koyamadığı arzuya gem vurmaya çalışıyormuş. . Bir kaç kez göz göze gelmişler… Ali hiç ses etmemiş. Derken Neriman’ın kaçamak bakışları sıklaşmış.. Zaptetmeye çalıştığı arzuları çoştukça coşuyormuş..

Öte yandan da uğruna erkeksiz yaşadığı belki de eline erkek eli değmeden mundar olup öte aleme hicretine sebep olacak namı geliyormuş aklına… O, içinde böyle fırtınalar yaşarken, Ali sessizliği bozuvermiş , bir yandan küreklere asılırken bir yandan da nasihat verir gibi, of çeker gibi mırıldanmaya başlamış:

- ‘Derleeeeeer, derleeeeeer, derleeeeeer, derleeeeeer. ..’

Ses etmemiş Neriman.. Ali devam etmiş ,

- ‘Derleeeer, derleeer, derleeer, derleer…’

Neriman zaten hormonlarıyla amansız bir cenk halinde, Ali’nin umursamazlığı ve derleeer derleeer şeklindeki hu çekmesi iyice sinirlerini bozmuş ve çıkışmış:

- ‘Ne derler be!? Ne derleeeer?’

Ali sakin, türkü kıvamında, sanki kendi kendine sesli düşünüyormuş gibi devam etmiş..

- ‘Derleeer derleeeer. Ali’nin kayığına bindin bir kere Neriman. Vermesen de verdi derleeer…’

0 yorum: